Bu, kalbin en az beklediği anda aşkın nasıl gerçekleştiğine dair bir hikaye. Gara, kadere, romantizme ve gerçek aşka hâlâ inanan, çalışkan ama şen şakrak bir OFW iken kara kara düşünen Andrew, kaderin saçmalıklarına inanamayacak kadar pratik ve bitkin bir adamdır. Görünürdeki bir uyumsuzluk onları ayrı tutar mı yoksa karşıtların birbirini çektiği teorisini kanıtlar mı? Gara'nın kadere olan inancı ve Andrew'un ilişkilere kayıtsızlığı, onların aşkı farklı bir şekilde anlamalarına ve görmelerine nasıl yardımcı olabilir?