Dairelerinde bir baba, anne ve oğul, sıradan bir şehir yaşamının sıkıcı boyunduruğuna sahiptir. Mevsimlerin döngüsü, içindeki imgeler ve müzikle yükselen zihni ve kalbi, bu manastırdaki varlığını zengin şiirsel bir duygusal ütopyaya dönüştürüyor. Sonbahar geldiğinde, çatlayan sıva pulları düşen yapraklara dönüşür. Baharla birlikte soğuk, sert bir zemin çayır çimenleriyle canlanır ve güzel bir genç kızın uzanmış eli şeklinde aşk çağırır. Hayal gücüne hayranlık uyandıran bir övgü olan THE ROE'S ROOM, gençliğin enerjisinin ve doğal dünyanın sonsuz gücünün, sıradanlığın bayağılıkları ve yoksunlukları üzerinde zafer kazandığı bir yerdir.